Son dönemde küresel güvenlik dengeleri, Rusya'nın askeri stratejilerindeki değişikliklerle sarsılmaya devam ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'in nükleer güç gösterileri ve denizaltı filosunun hareketliliği, dünya kamuoyu tarafından dikkatle izleniyor. Bu durum, hem NATO ülkeleri hem de diğer büyük güçler için ciddi bir endişe kaynağı oluşturmakta. Peki, Putin’in gizli savaşı olarak nitelendirilen bu durumun arka planında neler var? İşte detaylı bir inceleme.
Rusya'nın nükleer denizaltı filosu, Soğuk Savaş döneminden bu yana ülkenin stratejik deniz gücünün önemli bir parçası olmuştur. Fakat son yıllarda Putin yönetimi, bu filosunu modernize ederek hem yıkıcı gücünü artırmayı hedefliyor hem de uluslararası alanda bir güç dengesi sağlamaya çalışıyor. 2022 yılı itibarıyla, Rusya, en gelişmiş nükleer denizaltı sınıflarında kapasitesini artırma yönünde önemli adımlar attı. Bu denizaltılar, gelişmiş nükleer başlıklar taşıma kapasitesinin yanı sıra, düşük görünürlükleri ile dikkat çekiyor. Bu özellikleriyle, istihbarat birimleri için izlenmesi zor hedefler haline geliyor.
Nükleer denizaltıların gizli operasyonları, klasik savaş stratejilerinin ötesine geçerek biyolojik ya da siber savaş mantığının da devreye girmesine neden olabilir. 2023 yılı itibarıyla yapılan analizlerde, bu denizaltıların kısa ve uzun dönemli hedeflerinin, düşman ülkelerin askeri üslerine sızmak, istihbarat toplamak ve gerektiğinde misilleme yapabilme potansiyeli taşıdığı vurgulanıyor. Özellikle Batı'nın nükleer caydırıcılık üzerine yaptığı projeksiyonlar, Rus nükleer filosunun her an saldırı yapma kapasitesini aşikâr hale getiriyor.
Putin’in nükleer denizaltı stratejisi, sadece önleyici güç değil, aynı zamanda psikolojik bir savaş aracı olarak da kullanılıyor. Rusya'nın aynı bölgelerdeki deniz askeri gücünün artırılması, NATO özelinde farklı tepkilere yol açtı. ABD ve Avrupa ülkeleri, bu tehditler karşısında kendi nükleer stoklarını gözden geçirmeye ve savunma sistemlerini güncellemeye başladılar. Aslında bu durum, global güvenlik dengelerini alt üst edebilecek kadar kritik bir hal almış durumda.
Özellikle Karadeniz ve Pasifik Okyanusu’nda etkinliği artırılan Rus denizaltıları, uluslararası sularda gizlice devriye gezerek hem kendi stratejik hedeflerini takip ediyor hem de rakip ülkelerin hareketlerini izliyor. Bu istihbarat toplama süreci, yalnızca askeri bir yarış olmaktan çıkıp, ekonomik ve teknolojik casusluk gibi daha geniş kapsamlı bir rekabet ortamına dönüşüyor. NATO ülkelerinin Rus denizaltılarına karşı aldıkları önlemler, kısmi olarak işbirlikçi güvenlik anlaşmaları ve ortak tatbikatlarla seyrediliyor.
Son olarak, Rusya'nın denizaltı stratejisi ve bu konuda attığı adımlar, ABD Komutanlığı ve Avrupa Ülkeleri tarafından gündeme alınmaya devam ediyor. Özellikle Avrupa'da yükselen popülarite, askeri harcamaları ve ortak güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmeye itiyor. Putin’in nükleer denizaltıları sadece askeri bir yetenek değil; aynı zamanda uluslararası diplomasi masasında oynanan birer kart haline geliyor.
Sonuç olarak, Putin’in gizli savaşı olarak tanımlanan bu politika, yalnızca askeri bir tehdit değil, aynı zamanda geniş bir stratejik hamlenin parçasıdır. Nükleer denizaltıların uluslararası güvenlik politikalarındaki rolü, gelecekte daha da belirgin hale gelecek gibi görünüyor. Bu bağlamda, dünya çapında stratejik dengeyi sağlamak ve bu tehditlere karşı koymak için uluslararası işbirliklerinin artırılması kaçınılmaz bir gereklilik olarak gündeme geliyor.