Türkiye’nin yanı başındaki İran’da yaşanan bir olay, hem ülke içinde hem de uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı. “Kara Dul” lakabı ile anılan 37 yaşındaki bir kadın, sırf para yüzünden 11 eşini öldürmekle suçlanıyor. Bu olay, sadece cinayetlerin çokluğu ile değil, aynı zamanda ardında yatan sebepleriyle de dikkat çekiyor. Bu yazımızda, bu korkunç cinayetlerin detaylarını, “Kara Dul”un yaşamını, toplumsal dinamikleri ve cinayetlerin arkasındaki motivasyonları inceleyeceğiz.
Kara Dul, gerçek adıyla Narges Gholami, 1986 yılında İran’da doğdu. Genç yaşta evlenen Narges, hayatını sürdürmek için mücadele etmek zorunda kaldı. Eşlerinin kaybı sonrası başlattığı cinayet silsilesi ise onu uluslararası haberlerde “Kara Dul” olarak tanınan bir figür haline getirdi. İlk cinayetini 2011 yılında gerçekleştirdiği iddia ediliyor. O dönem, eşinin hayat sigortasından faydalanmayı hedeflediği öne sürülüyor. Ardından, her yeni eşinin aleyhine dönen ilişkileri, finansal problemler ve şiddetli geçimsizlik, onun bu yola başvurmasına sebep oldu.
Narges'in hikayesi, sadece kişisel bir dram değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştirinin de yansıması. İran'da kadınların ekonomik bağımsızlıkları kısıtlı olduğu için, pek çok kadın benzer yolları seçmek zorunda kalıyor. Narges, boşanma ya da eşin terk etmesi durumunda bile yükselecek olan maddi zorluklardan kaçınmak amacıyla cinayetleri gerçekleştirdiği iddia ediliyor. Her seferinde farklı bir hikaye üreterek, cinayetlerin üzerini örtmeye çalıştı. Bu durumu yöneten ayrı bir zihniyet, onun benzer davranışlar sergilemesine neden oldu.
Narges Gholami’nin yakalanması ve yargılanması, İran hukuk sistemi açısından da ciddi bir sınav niteliğinde. Mahkeme süreci, yalnızca onun kişisel suçlarından ibaret değil, aynı zamanda toplumda kadınların nasıl bir konumda olduğunu da su yüzüne çıkarıyor. Ekonomik zorluklar, kadına yönelik şiddet, ayrımcılık ve cinsiyet eşitsizliği gibi sosyal problemler, bu cinayetlerin temelinde yatan sebepler arasında sıralanıyor.
Basında geniş yer bulan bu olay, İran toplumunda da büyük tepkilere yol açtı. Kadın hakları savunucuları, bu tip durumların önüne geçmek için daha fazla önlem alınması gerektiğini savunuyor. “Kara Dul”un da yaşadığı bu trajik hikaye, aslında sistemin adaletsizliklerini gözler önüne seriyor. Ülkenin hükümetine düşen en büyük görev, sadece Narges’in yargılanmasını sağlamak değil, aynı zamanda benzer olayların yaşanmaması için toplumsal yapı üzerinde kalıcı çözümler üretmek olmalı.
Narges’in hikayesi, sanıldığı kadar basit bir suç vakası değil. Ekonomik ve toplumsal çelişkilerle örülü bir dramın bir parçası. Medyada geniş yer bulan bu hikaye, hem ulusal hem de uluslararası toplumda kadına yönelik şiddeti ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini tartışma konusunda önemli bir kaynağa dönüşebilir. Bu olay, kadınların yanında durulması gereken bir mücadele haline dönüşse de, cinayetlerin sayısının bu denli artması toplumda ne denli derin yaralar açabileceğinin de göstergesi. Dileriz ki benzer olaylar yaşanmaz ve toplumsal değişim için gerekli adımlar atılır.